Hintçe (हिन्दी Hindi) bir Hint dilidir. Genellikle Hindistan'ın kuzey, merkez ve batısında konuşulan bu dil, Hint-Avrupa dil ailesine ait bir dildir. İngilizce'nin ve 22 diğer yerel dilin yanı sıra, Hindistan'ın ana dilidir. Pakistan'ın resmi dili Urducaya çok benzemektedir. Hindistan'da Devanāgarī yazı sistemini; Pakistan'da ise Arap alfabesi'ni kullanmaktadır.
Hindistan'da birçok eyalette başka diller kullanılmakta olsa da başta Hindustânî olmak üzere[2] İngilizce, Hintçe ve çoğunlukla "lingua franca" olarak kullanılır. Hindistan, şu anda tek dil bütünlüğünü tamamen oluşturabilmek, örneğin bir Tamil'in bir Hindu'yu anlayabilmesini sağlamak amacıyla Hintçe kullanımını yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Bunun bir diğer amacı İngilizceyi resmi dil olmaktan çıkarmaktır.[kaynak belirtilmeli]
Hintçe dünyanın en eski dillerinden biridir.[kaynak belirtilmeli]Hindistan dışında Hintçe daha çok Hint sineması (Bollywood) ile tanınmıştır ve film müzikleri ile sevilmiştir.
Konuşanların sayısı
1991 yılında birçok bilim adamı Hindistan dilini Hintçe olarak adlandırdı. SIL International verilerine göre 1991 yılında 180 milyon kişi ana dili olarak Hintçe konuşuyordu, 120 milyon kişi ise ikinci dil olarak Hintçe konuşuyordu. 1991'den 2008'e Hindistan nüfusu %35 artığına göre, bugün 240 milyon kişinin Hintçeyi anadili olarak konuştuğu tahmin edilmektedir. İkinci dil olarak konuşanların sayısı ise okur-yazarlık oranındaki artışa bağlı olarak %35'ten çok daha fazladır.
Bazı örnekler
Türkçe Hintçe (Transliterasyon) Hintçe (Devanagari)
Hintçe hindī हिन्दी
İngilizce agrezī अंग्रेज़ी
Evet hāan' हाँ
Sen1 āap (Resmi), tum (samimi) आप
Sen² tum (Gayriresmi) तुम
Sen³ tū (aşağılayıcı) तू
Hayır nahīn नहीं
Merhaba/Selam namaste नमस्ते
Hoşçakal namaste, alvidā, khudā hāfiz नमस्ते, अलविदा, ख़ुदा हाफ़िज
Nasılsınız? āp kaise hai आप कैसे हैं?
Sonra görüşürüz phir milege फिर मिलेंगे
Teşekkürler dhanyavād, shukriyā धन्यवाद, शुक्रिया
Üzgünüm kshamā kījiye, (ayrıca māf kījiye) क्षमा कीजिये (माफ कीजिये)
Neden? kyo? क्यों?
Kim? kaun? कौन?
Ne? kyā? क्या?
Ne zaman? kab? कब?
Nerede? kahā? कहाँ?
Nasıl? kaise? कैसे?
Ne kadar? kitne? कितने?
Anlamadım mai samjhā nahī मैं समझा नहीं
Yardım edin(lütfen)
Yardım edin! meri madad kījiye / sahāyatā kījie! मेरी मदद कीजिये / सहायता कीजिये
İngilizce? kyā āp agrezī bolte hai? क्या आप अंग्रेज़ी बोलते हैं?
Saatiniz kaç? samay kyā huā? / kitne baje hai? समय क्या हुआ? / कितने बजे हैं?
Bilmiyorum mujhe nahī patā मुझे नहीं पता
Urduca (اردو), Pakistan ve Hindistan'da yaygın olarak kullanılan dil. Pakistan'ın iki resmî dilinden biridir. Hindistan'ın bazı bölgelerininde de resmî dilidir. "Urdu", Türkçedeki "ordu" kelimesinden gelmektedir.[2] Bu yüzden ordu dili de denir. Hintçeye çok benzemekle beraber Urduca özellikle Hindistan'ın kuzeyinde Müslümanların daha yoğun olduğu yerlerde konuşulmaktadır. Bazen Orduca diye de adlandırılmaktadır ve ordunun konuştuğu dil manasına da gelir.
Urduca, dünyada 200 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır. Hintçe ile aynı olmasına rağmen Arap alfabesi ile yazılır. Urduca orijinal bir dil değildir; Türkçe, Moğolca, Farsça, Sanskritçe, Arapça, Hintçe karışımı bir dildir. Gazneli Mahmut'un Hindistan alt kıtasını fethiyle, buraya gelen Türk askerlerinin bölge halkıyla kaynaşması sonucu gelişmiş ve pek çok Türkçe kelime de Urducaya geçmiştir. Çok basit bir dil bilgisi yapısı olmasına rağmen harf birleşimleri yana doğru olduğu gibi aşağı doğru uzaması Urduca'nın zor öğrenilir bir dil olmasında büyük bir etkendir. İslam dünyasının önemli tasavvuf klasikleri bu dilde yazılmıştır. Daha çok dini ve edebi ürünleri mevcuttur.
Alfabe
Urdu alfabesi
38 harfli bir alfabesi vardır.
Urdu-Hindi İlişkisi
Urduca, Hintçenin benzeri olmasına rağmen Arap alfabesi ile yazılır. Fakat yeni Urdu harfleri eklenmiştir.
Kaynakça
^ http://www.ethnologue.com/language/urd
^ http://www.essortment.com/all/urdulanguage_rguo.htm | The origin of Urdu language
Stub icon Hint-Avrupa dilleri ile ilgili bu madde bir taslaktır. Madde içeriğini geliştirerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.
Stub icon Pakistan ile ilgili bu madde bir taslaktır. Madde içeriğini geliştirerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.
Osmanlı Türkçesi ya da Osmanlıca, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk anayasası olan Kanun-ı Esasî’de geçtiği hâliyle Türkçe (Osmanlı Türkçesi: لسان توركى Lisān-ı Türkī; توركى Türkī; توركجه Türkçe; لسان عثمانى, Lisān-ı Osmānī), 13 ile 20. yüzyıllar arasında Anadolu'da ve Osmanlı Devleti'nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçadan etkilenmiş Türk dili.[1] Alfabe olarak Arap alfabesinin Farsça ve Türkçe için uyarlanmış bir biçimi kullanılmıştır. Halk arasında bazen yanlış kullanım olarak bu dil dönemi için “Eski Türkçe” tabiri de kullanılmaktadır.
Adlandırma
Bulgar Kilisesi'nin kurulmasına dair fermanın Bulgarca, Yunanca ve Türkçe yayımlanması
Türk yazı dilleri ve ağızları hakkında ilk bilgileri söz varlığı verileriyle ve sözlü edebiyat ürünleriyle sunan, Türk dilinin ilk sözlüğü ve dil bilgisi kitabı Divânu Lügati't-Türk’te, Kutadgu Bilig adlı ünlü eserde,. Ali Şir Nevai’nin Muhakemetü'l-Lugateyn’inde, Harezm-Kıpçak, Anadolu ve Çağatay sahasında XIX. yüzyıla kadar bu dilin adı Türk tili, Türkî, Türkçe şeki. Bu yüzyıla dek Türk lehçeleri arasındaki farklar çok büyük değildi. Özellikle XVI. yüzyıldan başlayarak klasik gelişimini sürdüren Türk dili, Doğu Türkçesi veya Çağatay Türkçesi ile Batı Türkçesi veya Osmanlı Türkçesi diye adlandırılan iki büyük yazı dili hâlinde Türk dünyasında varlığını sürdürüyordu.[2]
Osmanlı Türkçesinin “lisan-ı Osmani”, “Osmanlı lisanı” diye adlandırılmasına ünlü sözlükçü, yazar Şemseddin Sami şu sözlerle karşı çıkmış ve tıpkı Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Ulug Has Hacib, Ali Şir Nevai gibi dilin adının “Türkçe” olduğunu ifade etmiştir:[2]
Söylediğimiz lisan ne lisanıdır ve nereden çıkmıştır? Osmanlı lisanı tabirini pek de doğru görmüyoruz çünkü bu unvan Selâtin-i Osmaniye’nin birincisi, fatih-i meşhurun nam-ı âlilerine nisbetle müşarünileyhin tesis etmiş oldukları bir devletin unvanıdır. Hâlbuki lisan ve cinsiyet müşarünileyhin zuhurundan ve bu devletin tesisinden eskidir. Asıl bu lisanla mütekellim olan kavmin ismi “Türk” ve söyledikleri lisanın ismi dahi “lisan-ı Türkî”dir. Cühela-yı avam indinde mezmum addolunan ve yalnız Anadolu köylülerine ıtlak edilmek istenilen bu isim intisabıyla iftihar olunacak bir büyük ümmetin ismidir.[3]
Şemseddin Sami, Osmanlı lisanı, Çağatay lisanı gibi adlandırmaların yakışıksız olduğunu, Çağatay adının da Türk kavimlerinden birinin adı olması dolayısıyla dil adı olmayacağını belirtmiştir. Sami’nin çok doğru ifadesiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda kullanılan yazı dili Türkî-i Garbî yani Batı Türkçesi, aktar-ı baidede ‘uzak ülkelerde’, Türkistan coğrafyasında kullanılan yazı dili ise Türkî-i Şarkî yani Doğu Türkçesidir. Düşüncelerini kendi sözleriyle şöyle açıklamıştır:[2]
Bize kalırsa o aktar-ı baidedeki Türklerin lisanıyla bizim lisanımız bir olduğundan ikisine de “Lisan-ı Türkî” ism-i müştereki ve beynlerindeki farka da riayet olunmak istenildiği hâlde onlarınkine “Türkî-i Şarkî” ve bizimkine “Türkî-i Garbî” unvanı pek münasiptir.[3]
Klasik devirde "Osmanlı Türkçesi" ayrı bir dil olarak algılanmamış, üç dilden (elsine-i selase) oluşan bir karışım olarak görülmüştü. "Türkçe" ise, evde, sokakta ve köyde konuşulan basit dile verilen addı.[4] Ancak 19. yüzyılda standart bir yazı dili ihtiyacının belirmesiyle birlikte Osmanlı dili tartışmaları yoğunlaştı. Bu dilin belkemiğini oluşturan Türkçenin güçlendirilmesi ve yazı dilinin Türkçe konuşma diline yaklaştırılmasına ilişkin talepler Şinasi, Ali Suavi, Ahmet Vefik Paşa gibi yazarlarca dile getirildi. 19. yüzyıl sonlarında doğan Türkçülük akımı, Osmanlı yazı dilinin esasen Türkçe olduğu ve "Türkçe" diye adlandırılması gerektiğini vurguladı.[4]
Cumhuriyet döneminde ise "Osmanlı Türkçesi" deyimi genellikle olumsuz bir anlam kazandı. Dil Devrimi'ni izleyen kültürel ortamda, "Osmanlı Türkçesi", Türkçeden ayrı ve yoz bir dil olarak görüldü. Türk Dil Kurumu'nda 1983'e dek bu görüş egemendi. Buna karşılık Osmanlı kültürüne yakınlık duyan muhafazakâr kesim, Osmanlı yazı dilinin de Türkçenin bir lehçesi olduğunu vurgulamak amacıyla "Osmanlı Türkçesi" deyimini tercih etti (örneğin Faruk Kadri Timurtaş, Mustafa Özkan vb.).[4]
Öte yandan, Osmanlı yazı diline "Osmanlı Türkçesi" adı verildiği zaman, bundan çok farklı bir dil olan Osmanlı dönemi konuşma Türkçesine ne ad verileceği konusu, çözülmemiş bir sorun olarak kalmaktadır.[4]
23 Aralık 1876'da ilan edilen Osmanlı İmparatorluğu ilk anayasası olan Kanun-i Esasi'nin 18. maddesinde devletin resmî dilinin "Türkçe" olduğu belirtilmiş ve Türkçe bilmeyenlerin devlet memuriyetine alınmayacağı ifade edilmiştir:
“ Madde 18 - Tebaa-i Osmaniyenin hidemat-ı devlette istihdam olunmak için devletin lisan-ı resmîsi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır. ”
Tarih
Dönem
Bir minyatür ve Osmanlı Türkçesi ile yazılan metin
Siyakat Yazısıyla Osmanlı Türkçesi
Osmanlı Türkçesi kendi arasında kronolojik esasa göre sınıflandırılmıştır:[kaynak belirtilmeli]
1. Eski Osmanlı Türkçesi: 13. yüzyıldan 15. yüzyılın ortalarına kadar.
2. Klasik Osmanlı Türkçesi: 15. yüzyılın ortalarından 19. yüzyıla kadar.
3. Yeni Osmanlı Türkçesi: Tanzimat döneminden 1908'e kadar.
20. yüzyıl başlarında daha da gelişen Türkçülük hareketi dilde sadeleşme ve öz Türkçe sözcüklerin kullanılması fikrini doğurmuş, modern Türkiye Türkçesi dönemi başlamıştır. 1928 yılında yapılan Harf Devrimi'nin sonucunda Latin alfabesi kaynaklı yeni Türk harfleri kullanılmaya başlanmış, böylelikle Osmanlı Türkçesinin kullanımı son bulmuştur.
Osmanlı Türkçesinin yazıldığı alfabe, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının ardından kullanımdan kalkmışsa da, Türk tarihinin son 1000 yılına yakın bir dönem bu yazı ile yazılmış olduğu için araştırmacılar, edebiyatçılar ve tarihçiler tarafından birinci derecede önemli ve bilinmesi zorunlu bir alfabe ve dönem olarak nitelenir.
Osmanlı yönetici sınıfının ve eğitimli seçkinlerin kullandığı bir yazışma ve edebiyat dili olan Osmanlı Türkçesi, günlük hayatta konuşulan bir dil olmamıştır. En belirgin özelliği, Türkçe cümle altyapısı üzerinde, İslam dünyasının klasik kültür dilleri olan Arapça ve Farsçayı serbestçe kullanma olanağı tanımasıdır.
Osmanlı yazı dili belirgin anlamda 15. yüzyıl ortalarında biçimlenmeye başladı ve 16. yüzyıl başlarında klasik biçimine kavuştu. 19. yüzyıl ortalarından itibaren gazeteciliğin ve Batı etkisindeki edebiyatın gelişmesiyle hızlı bir evrime uğrayan Osmanlı Türkçesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından kısa bir süre sonra gerçekleştirilen Harf Devrimi (1928) ve Dil Devrimi (1932-) sonucunda yazı dili ve gramer olarak kullanımdan kalktı ancak, konuşma ve yayın alanındaki kullanımı Türk Dil Kurumu'nun yabancı kelimeleri Türkçeleştirme uğraşları ve Batılılaşmanın ivme kazanması ile kullanıma giren yeni kelimeler sayesinde değişime uğrayarak devam etti ve bugün kullanılmakta olan modern Türkçeye dönüştü.
1820-1908 arasında yayımlanan Osmanlıca kitaplar[5]
Yıl Edebiyat Müspet İlim Din Yönetim
1820-39 56 89 59 13
1840-59 217 230 310 55
1860-76 583 583 372 118
1876-1908 2950 3891 1307 946
Söz varlığı
Bu devirde Eski Anadolu Türkçesinin söz varlığı kadar açık bir Türkçe söz varlığı yoktur. Ancak, dilin yapısındaki yabancı sözlerin kullanımı metinden metine, muhitten muhite değişebilmiştir. Örneğin, sanat yapmak kaygısıyla saray muhitinde yazılan ve sadece dar aristokrat kesime hitap etmesi amaçlanan şiir ve nesir örneği eserlerin dili oldukça ağırdır. Halk arasında “Osmanlıca” denince algılanan o Türkçenin dışında farklı dil düşüncesi bu gibi kullanımların sonucu olmuştur.
Sanatsal kaygı ve dar kesime hitap durumlarının dışında kalan, bu muhit dışında yazılan dönem eserlerinin dili Türkçenin bir döneminde olabilecek normallikte yabancı öge içermiştir.
Türkçe yazı diline Arapça ve Farsça sözcüklerin girişi İslamiyetin kabulüyle başlar. Türkiye Türkçesinde 13. yüzyıla ait en eski metinlerde toplam kelime hazinesinin üçte biri ila yarısı Arapça ve Farsça alıntılardan oluşur. Ancak 15. yüzyıl ortalarına dek kullanılan yazı Türkçesi, günümüz konuşma dilinden yapıca çok uzak değildir. Dönemin şiir ve düzyazı örneklerinden birçoğu, konuşma Türkçesine yakın yapıdadır.
Osmanlı Türkçesinin kaynakları
Osmanlı İmparatorluğu'nda orta ve yüksek eğitim sistemi Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) yapılanıp Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde olgunlaştı. Eğitim dili sadece Arapça idi.[kaynak belirtilmeli] Dolayısıyla bu dili bilmek ve rahatça kullanabildiğini göstermek, eğitimli olmanın gereği sayılırdı. Seçkin bir azınlık, klasik edebiyat dili Farsçayı da öğreniyordu. Klasik Arap ve Fars literatürünün kaynaklarını tanımak, bu iki dilin gramer ve söz varlığının nüanslarına hâkim olmak, kültürlü bir Osmanlı'yı basit halktan ayırt eden özelliklerdi.
Klasik Osmanlı kültürünün önceliklerine ilginç bir örnek, dönemin en popüler Farsça sözlüğü olan Burhan-ı Katı lügatidir. Farsça temel kelimeleri kısaca geçen bu sözlük, Farsça kelimelerinin en az bilinen anlamlarını, gün yüzü görmemiş nüanslarını, az duyulmuş şiirlerdeki özel kullanımlarını açıklamakla övünmekteydi.[6]
Alfabe
Ana madde: Osmanlı alfabesi
Korunmuş Bitiş Orta Başlangıç Adı ALA-LC Harf Çevirisi Güncel Türkçesi
ﺍ ﺎ — elif a, â a, e, â
ﺀ — hemze ˀ ', a, e, i, u, ü
ﺏ ﺐ ﺒ ﺑ be b, p b
ﭖ ﭗ ﭙ ﭘ pe p p
ﺕ ﺖ ﺘ ﺗ te t t
ﺙ ﺚ ﺜ ﺛ se s s
ﺝ ﺞ ﺠ ﺟ cim c, ç c
ﭺ ﭻ ﭽ ﭼ çim ç ç
ﺡ ﺢ ﺤ ﺣ ha ḥ h
ﺥ ﺦ ﺨ ﺧ hı ẖ, x h
ﺩ ﺪ — dal d d
ﺫ ﺬ — zel z z
ﺭ ﺮ — re r r
ﺯ ﺰ — ze z z
ﮊ ﮋ — je j j
ﺱ ﺲ ﺴ ﺳ sin s s
ﺵ ﺶ ﺸ ﺷ şın ş ş
ﺹ ﺺ ﺼ ﺻ sad ṣ s
ﺽ ﺾ ﻀ ﺿ dad ż, ḍ d, z
ﻁ ﻂ ﻄ ﻃ tı ṭ t
ﻅ ﻆ ﻈ ﻇ zı ẓ z
ﻉ ﻊ ﻌ ﻋ ayın ʿ ', h
ﻍ ﻎ ﻐ ﻏ gayın ġ g, ğ
ﻑ ﻒ ﻔ ﻓ fe f f
ﻕ ﻖ ﻘ ﻗ kaf ḳ, q k
ﻙ ﻚ ﻜ ﻛ kef k, g, ñ k, g, ğ, n
ﮒ ﮓ ﮕ ﮔ gaf¹ g g, ğ
ﯓ ﯔ ﯖ ﯕ nef, sağır kef ñ n
ﻝ ﻞ ﻠ ﻟ lam l l
ﻡ ﻢ ﻤ ﻣ mim m m
ﻥ ﻦ ﻨ ﻧ nun n n
ﻭ ﻮ — vav v, w, o, ô, ö, u, û, ü v, o, ö, u, ü, û
ﻩ ﻪ ﻬ ﻫ he h, e, a h, e, a
ﻻ ﻼ — lamelif lâ la
ﻯ ﻰ ﻴ ﻳ ye y, ı, i, î y, ı, i, î
Yazım
Sayılar
1
بر (bir)
2
ايكي (iki)
3
اوچ (üç)
4
درت (dört)
5
بش (beş)
6
التي (altı)
7
يدي (yedi)
8
سكز (sekiz)
9
طقوز veya دوقوز (dokuz)
10
اون (on)
Metin örnekleri
Şeyhülislam Esad Efendi'nin 1725-32 yılları arasında yazılan Lehcet-ül Lugat isimli sözlüğünün önsözü, 18. yüzyıl Osmanlı Türkçesinin özellikle rafine bir örneği olarak alıntılanmaya değer:
"Amed-i medid ve ahd-i ba'iddir ki daniş-gâh-ı istifadede nihade-i zanu-yı taleb etmekle arzu-yı kesb-i edeb kılıp gerçi irre-i ahen-i berd-i gûşiş-i bî-müzd zerre-i fulad-ı fu'ad-ı infihamı hıred edemeyip şecere bî-semere-i isti'daddan yek-bar-ı imkân intişar-ı nüşare-i asar-ı hayr-ül me'ad as'ab-ı min-hart-ül katad olup ancak piş-nigâh-ı ihvan ve hullanda hem-ayar-ı nühas-ı hassas olan hey'et-i danişveriyi zaharif-i tafazzul ile temviye ve tezyin edip bezm-gâh-ı sühan-gûyanda iksar-ı sersere ile ser-halka-i ihvab-ı hava-ayin olmuş idim." [7]
1790 dolayında yazılan bir yemek kitabından alınan aşağıdaki bölüm, Osmanlı Türkçesinin nispeten sade bir örneğidir:
"Türkîde turunc dediğimiz mîveye Farisî'de narenc denir. Portakal derler, İstanbul'da şekerden leziz zuhur etmeye başladı. Hatta nev-zuhur Frenk hekimleri 'Asitane sahil-i bahr ve ahalisi et'ime-i mütenevvia ile aluf ve fesad-ı dem hasebiyle iskorpit illetine mübtelalardır. Elbet beher yevm bir dane portakal ekli lazımdır ve vacibdir.' Maa-haza kendüleri illet-i müstekreh-i frengîden muallel olup bahusus oldukları arzda portakalı ancak kibarı görebildiğinden Asitane'de kesreti kendülerini hayran eylediğinden hezeyan-ı gûna-gûn ederler. Maa-haza alil-ül mizac olan ihvana muzır olmak melhuzdur." [8]
Dönemin konuşma Türkçesinin sesini, klasik Osmanlı eğitimi almış yazarların metinlerinde tanımak çok güçtür. Buna karşılık Osmanlı eğitimi almamış bir İstanbullu Ermeniye ait olan aşağıdaki metinde, günümüz Türkçesinden hemen hemen farksız bir sokak diliyle karşılaşırız. 1736 yılında İran sefaret heyetine müzisyen olarak katılan Tamburi Artin Efendi'nin seyahatnamesi, Ermeni harfleriyle Türkçe olarak kaleme alınmıştır.
"Yezd ile Kerman arasında kum deryası dedikleri vardır ki inceliği ve beyazlığı saat kumu gibidir ve bir köyleri vardır ki yolcular konar. Damlara ve sokaklara bir adam nazar etse gûya kar yağmış sanır. Yol üzerinde bir buçuk, iki saat çekecek kadar yerde kule gibi miller yapılıdır ki karşına tutar da öyle gidersin. Eğer o milleri sağına veya soluna alır isen, yolu şaşırırsın ve birer ikişer minare derinliğinde kum ile dolmuş hendekler vardır ki hiç belli değil. Atın ayağı eğer oralara basacak olursa kurtulmak muhaldır. Çabalandıkça batar gider." [9]
Kaynakça
^ Osmanlı Türkçesi TDK Büyük Türkçe Sözlük
^ a b c Şükrü Halûk Akalın, “Türk Dünyasında Dil”, Yeni Türkiye, Temmuz-Ağustos 2013, Yıl 9, Sayı 53-54, Ankara, s. 362-363.
^ a b Şemseddin Sami, “Lisan-ı Türkî (Osmanî)”, Hafta (mecmuası), C. 1, S. 12, 10 Zilhicce 1298 (3 Kasım 1881), s. 177-178.
^ a b c d Prof.Dr. Muharrem Ergin, Osmanlı Türkçesi
^ Orhan Koloğlu, Avrupa Kıskacında Abdülhamid, İstanbul, 1998, s. 406.
^ Mütercim Asım Efendi, Burhan-ı Katı Tercemesi, TDK Yayınları, Ankara 2000
^ Mehmed Esad Efendi, Lehcetü'l-Lügat, Haz.: Ahmet Kırkkılıç, TDK Yayınları, Ankara 1999, s. 5.
^ Ahmed Cavid Bey, Tercüme-i Kenzü'l İştiha, Haz.: Seyyit Ali Kahraman - Priscilla Işın, Kitap Yayınları, İstanbul 2006, s. 83.
^ Tanburi Harutiun, Tahmas Kulu Han'ın Tevarihi, Latin harflerine çeviren: Esat Uras, TTK Yayınları, Ankara 1942, s. 15.
Tam metin Osmanlı Türkçesi öğretimi kaynakları
DEVELİ, Hayati (2011), Osmanlı Türkçesi Grameri I, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları.
GÜLSEVİN, Gürer, TURAN, Fikret, KARTALLIOĞLU, Yavuz, DEVELİ, Hayati, DUMAN, Musa (2011), XVI-XIX. Yüzyıllar Türk Dili, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları.
ÖLMEZ, Zuhal, KAÇALİN, Mustafa (2011), XI-XIII. Yüzyıllar Türk Dili, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları.
ÖZTOPRAK, Nihat, AHISHALI, Recep (2011), Osmanlı Türkçesi I, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları.
TULUM, Mertol (2009), Osmanlı Türkçesine Giriş I, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları.
Ek kaynaklar
Vikisözlük'te Kategori:Osmanlı Türkçesi sözcükler ile ilgili tanım bulabilirsiniz.
Osmanlı Türkçesi Öğrenminde Bazı Eserler
AKAR, Ali, (2005) Türk Dili Tarihi, Dönem-Eser-Bibliyografya, Ötüken Yayınları, Yayın Nu: 597, ISBN 975-437-517-8. İstanbul, 2005.
ATALAY, Besim (Haz.), (Bergamalı Kadri) (1946), Müyessiretü’l-Ulûm, İbrahim Horoz Basımevi, İstanbul.
BAŞAR, Fahamettin-Mahmut AK(2004), Osmanlı Türkçesi: Gramer, Tarihi Metinler, Belgeler, Dünya Aktüel, 600 s.
COŞKUN, Menderes (2008), Uygulamalı Osmanlı Türkçesi Ders Kitabı, Birleşik Dağıtım Kitabevi, 325 s.
DEVELİ, Hayati (2008), Osmanlı Türkçesi Kılavuzu 1, Kesit Yayınları, 440 s.
DEVELİ, Hayati (2008), Osmanlı Türkçesi Kılavuzu 2, Kesit Yayınları, 440 s.
ERGİN, Muharrem (2001), Osmanlı Türkçesi Dersleri, Boğaziçi Yayınları, 356 s.
ERDEM, Yusuf Hakan (2008), Tarih-Lenk-Kusursuz Yazarlar, Kâğıttan Metinler, Doğan Kitap, 360 s.
GÖKBİLGİN, Tayyip, Osmanlı Paleografya ve Diplomatik İlmi, Enderun Kitabevi, 139 s.
GÜNDAY, Dündar, Arşiv Belgelerinde Siyakat Yazısı Özellikleri ve Divan Rakamları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 262 s.
KÜLEKÇİ, Numan (2009), Osmanlı Türkçesi, Sahhaflar Kitap Sarayı, 596 s.
KÜTÜKOĞLU, Mübahat S. Osmanlı Belgelerinin Dili, Kubbealtı Neşriyat, 605 s.
ÖZKAN, Mustafa vd. (2003), Çözümlemeli Osmanlı Türkçesi Metinleri, Çağrı Yayınları, 568 s.
ÖZKAN, Mustafa-TÖREN, Hatice (2008), Osmanlı Türkçesi I, 3F Yayınevi, İstanbul, 204+256 s.
ÖZKAN, Mustafa (2000), Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, Filiz Kitabevi, (ilk baskı 1995), 751 s.
ÖZTÜRK, Said (1996), Osmanlı Arşiv Belgelerinde Siyakat Yazısı ve Tarihi Gelişimi, OSAV, 487 s.
TİMURTAŞ, Faruk K. (1987), Osmanlı Türkçesi Giriş I (Eski Yazı—Gramer—Aruz—Metinler), Umur Reklamcılık ve Matbaacılık, İstanbul, 9. Baskı, XVI+232+176 s.
TİMURTAŞ, Faruk K., Osmanlı Türkçesi Grameri III (Eski Yazı ve İmlâ—Arapça—Farsça—Eski Anadolu Türkçesi), Umur Reklamcılık ve Matbaacılık, İstanbul, 3. Baskı, XV+469 s.
TİMURTAŞ, Faruk K. (1983), Osmanlı Türkçesi Grameri III , (5. Baskı), Umur Reklâmcılık, İstanbul
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1994), Eski Türkiye Türkçesi XV. Yüzyıl (Gramer-Metin-Sözlük), Enderun Kitabevi, İstanbul.
TULUM, Mertol (2000), Tarihî Metin Çalışmalarında Usul (Menâkıb'ul-Kudsiyye Üzerinde Bir Deneme), Deniz Kitabevi, İstanbul.
Farsça (Farsça: فارسی ; Farsî veya زبان فارسی ; Zebân-ı Fârisi) İran, Afganistan, Tacikistan, Özbekistan ve Basra Körfezi ülkelerinde konuşulan Hint-Avrupa dil ailesine mensup dildir. Hint-Avrupa dil ailesinin bir kolu olan Hint-İran dillerinin İran öbeğine bağlıdır. Antik Pers halkının konuştuğu dilden türemiştir.[2]
Farsça ve lehçeleri İran, Afganistan ve Tacikistan'da resmî dil statüsündedir. CIA World Factbook'a göre İran, Afganistan, Tacikistan ve Özbekistan'da yaklaşık 100 milyon kişinin anadili Farsça'dır. Hindistan ve Pakistan başta olmak üzere diğer ülkelerde de bir o kadar daha kişinin bu dili konuştuğu tahmin edilmektedir. 2006 yılında UNESCO'ya Farsçayı da "Uluslararası Ana Dil" statüsündeki dillerden biri olarak seçmesi önerildi.
Farsça, yüzyıllar boyunca Orta Asya,Güney Asya ve Ortadoğu'da prestijli bir kültür dili olmuştur ve komşu ülkelerin dillerini, özellikle de Orta Asya, Kafkasya ve Anadolu'daki Türk dilleri'ni etkilemiştir. Arapça ve Mezopotamya dilleri üzerindeki etkisi ise daha azdır.[3]
Farsça, İslam Dünyası'nın ikinci kültür dilidir. İslam klasiklerinin özellikle tasavvufla ilgili olanları bu dilde yazılmıştır. Şiirsel ve melodik ağırlığı olan bir dildir.[4] İngiliz sömürgeciliğinden beş yüz yıl önce Hindistan ve civarında ikinci dil olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı. Güney Asya'da kültür ve edebiyat dili kabul edilmişti. Moğol İmparatorluğu zamanında ise resmî dil oldu. Farsça'nın bölgedeki tarihsel etkilerinin kanıtı Hindustani, Keşmirce, Punjabi, Sindhi, Gujarati, Bengali ve hatta Telugu dilleri üzerindeki süregelen etkisinden ve bölgede İran edebiyatının hâlâ sevilmesinden anlaşılabilir. Özellikle Urduca, Farsça'nın Arapça, Türkçe ve Güney Asya'nın bölgesel dillerinin kombinasyonudur. Hindistan Moğol İmparatorluğu'nun müslüman bölgelerinde yoğun bir şekilde kullanılmıştır.
Etimolojisi
Farsça, İ.Ö. 550-330 yılları arasında İran'da hüküm süren Parsa halkının konuştuğu dilden gelmektedir. Osmanlı'da Fârisî, Farsî, Parsça, Parsî olarak adlandırılmıştır. Pers İmparatorluğunun resmî dili olduğu dönemde imparatorluk sınırları içerisinde çok geniş bir bölgede konuşulmaktaydı. 18. yüzyılda İngilizler yasaklayana kadar Hindistan'daki mahkemelerde resmî dildi. Delhi'deki Kızıl Kale'nin duvarlarında şu cümle yer alır:
"Agar ferdôs dar cahân ast hamîn ast o hamîn ast o hamîn ast"
(Eğer dünyada cennet varsa; buradadır, buradadır, buradadır!)
Arapça'da "p" harfi olmadığından Farsî şeklinde telaffuz edilmeye başlanmıştır. Farsça büyük değişime uğrayarak günümüzdeki halini almasına rağmen şu şekilde kategorize edilebilir:
Eski Farsça
Orta Farsça
Klasik Farsça
Çağdaş Farsça
Farsça'nın doğuşu
Farsça İran bölgesinde doğmuştur. İran'ın İslamlaşması sonucunda Arapça'dan, Türkler'le olan siyasi ilişkiler ve bölgedeki Türk hakimiyeti sonucunda da Türkçe'den etkilenmiştir. Farsça, Hint-Avrupa Dil Ailesinin Asya kolunda yer alır ve diğer Hint-Avrupa Dilleri ile önemli ölçüde benzerlik gösterir. Dil bilgisi ve dil yapıları başlıca sebepleridir. Dillerinin yarı çekimli bir dil olması ve Proto-Hint Avrupa dilinden gelmiş olması buna bir nedendir. Farsça, Hint-Avrupa dil ailesinde yer almasına rağmen Farsça'da sözcük bükümlemeleri yalnızca eylemlerdeki geniş zaman ve emir kiplerinde görülür (bu durumlar İlk Çağ dönemi Farsçasından kalmadır); yani Arapça, İngilizce ve Almanca'da sık görülen sözcük bükümlemeleri Farsça'da ender olarak görülür. Farsça'da geniş zaman ve emir kipi dışındaki zaman çekimlemelerin hepsi ekler yoluyla yapılır. Ayrıca Farsça'da sözcük türetimi sırasında da eklerden yararlanır; ancak Farsça'da ekler sözcüğün başına, ortasına ve sonuna konur. Farsça, gramer yapısı açısından eklemeli bir dildir. Ayrıca Farsça, Hint-Avrupa Dilleri'ne ait olup eklemeli dillerin özelliğini gösteren dillerden birisidir. Ayrıca Farsça'da Almanca, Fransızca ve İngilizce gibi Avrupa dillerinin gramerinde görülen sözcük cinsiyetlerine de rastlanmaz.(ancak Eski Farsça'da var).
Eski Farsça
Eski Farsça'ya ait en eski kayıtlar MÖ 1000'li yıllara kadar dayanır.[5] Bilinen Eski Farsça bugünkü İran Platosu'nun güneybatısındaki topraklardan (bugünkü Fars Eyaleti) gelişmiştir. Eski Farsça'ya dair bilinen en eski örnek ise MÖ 500'lerde Ahameniş İmparatorluğu döneminde yazılmış olan Behistun Yazıtları'dır. Eski Farsça, önceleri çivi yazısıyla yazılmış daha sonra da Pehlevi Alfabesi ile yazılmaya başlanmıştır. Antik İran'da konuşulmuş ve Ahameniş İmparatorluğu'nun resmi dillerinden biri olmuştur. Bugün sadece taş üzerine oyulmuş örnekleri kalmıştır.
Orta Farsça
Sasaniler döneminde konuşulan ve "Pehlevice" olarak da bilinen Farsça'dır. Zerdüştlükle ilgili birçok yazılı belge bu dildedir. Bundahish, Arda Virafname, Mainu Khared, Pandnameh Adorbad Mehresfand bu belgelerden bazılarıdır.
Klasik Farsça
Klasik Farsça'nın kökeni çok belirgin değildir. Kelime kökleri ülkenin değişik kesimlerinde konuşulan dillerden alıntıdır; ama kelimelerin çoğunluğunun kökü "Eski Farsça", "Pahlavi" ve Avesta'dandır. Klasik yazımlarda ve şiirlerde kendini gösterir. İran edebiyatının en büyük şairlerinden biri olarak kabul edilen Firdevsi bu dili Arap istilacılardan korumak için 30 yıl acı çektiğini ve neredeyse dilin kaybolma noktasında olduğunu şöyle belirtir[6] ;
Otuz yıl çok acı ve zorluk çektim
Farsça ile Aceme hayat ve can verdim
— Firdevsi
, بسی رنج بردم در این سال سی
عجم زنده کردم بدین پارسی
Daha sonraları Moğollar, İran'ı işgal ettiği zaman, Fars kültürünü, dilini ve edebiyatını geniş bir alana yaydılar. Hindistan'da mahkeme dilini Farsça yaptılar.
Avrupa dillerinden gelen kelimeler Farsça'da tam karşılığı olmadığı için bir durumu ya da ürünü betimlemek için aynen alınmıştır. Teknik olmayan bazı kelimeler de, örneğin; mersi (teşekkür) dile yerleşmiştir.
Farsça'nın Lehçeleri
Standard Farsça'nın üç çağdaş varyasyonu vardır:
Farsça: İran'da konuşulan Çağdaş Farsça
Darice: Afganistan, Özbekistan ve Pakistan'da konuşulan Farsça
Tacikçe: Tacikistan, Özbekistan ve Rusya'da konuşulan Farsça. Kiril alfabesiyle yazılır.
Ayrıca İran, Afganistan ve Tacikistan'da standart Farsça'dan biraz farklı olan yerel lehçeler de vardır. Lari (Îran), Hazaragi (Afganistan) ve Darwazi (Afghanistan ve Tacikistan) bunlardan bazılarıdır.
The Ethnologue, konuşulduğu yerlere göre şu sınıflandırmayı önermektedir:
Batı Farsça'sı veya İranca (Îran)
Doğu Farsça'sı (Afganistan)
Tacikçe (Tacikistan, Özbekistan)
Hazaragi (Afganistan)
Aimaq (Afganistan)
Bukharice (İsrail, Özbekistan)
Darwazi (Afganistan, Tacikistan)
Dzhidi (İsrâil, Îran)
Pahlavani ( Sistan eyaletinin bazı yerlerinde ve Afganistan)
Çağdaş İran'da veya sınıra yakın bazı yerlerde etnik grupların konuştuğu bağlantılı diller şunlardır:
Luri (veya Lori), İran'ın güneybatısında Lorestan ve Khuzestan eyâletlerinde.
Taliş (veya Talişi), Kuzey Îran ve Azerbaycan'ın güney bölgelerinde
Tat (veya Tati veya Eştehardi), Doğu Azerbaycan, Zancan ve Qazvin'de. Ayrıca Azerbaycan ve Rusya bazı yerlerinde konuşulur, Musevi ve Hristiyan Tat olarak ayrılır.
Darice (veya Gabri) Îran'ın Yazd ve Kerman bölgelerinde bâzı Zerdüştiler tarafından konuşulur. Yezdî olarak da adlandırılır.
Tacikler'in konuştuğu Farsça, Sovyet döneminde ayrı bir edebiyat dili haline gelmiş olup geneliyle Farsçanın bir lehçesi olmasına karşın ayrı bir dil sayılır. İran'da ve Afganistan'da Arap kökenli Fars alfabesi kullanılırken Tacikistan'da Kiril alfabesi kökenli Tacik alfabesi kullanılır.
Üç lehçe karşılaştırılacak olursa birbirinden çok farklı olmadığı görülür. Afganistan Farsçası'nda kelimeler farklı söylensede İran Farsçası'nda yazıldıkları gibi yazılırlar. Tacik Farsçası'nda ise telaffuzdaki farklar yazıya da yansır.
Yazı Sistemi
Farsça İslamiyet'ten önce Pehlevi Alfabesi ile yazılmıştır. Bugün ise İran ve Afganistan'da Arap alfabesi asıllı Fars alfabesi ile, Tacikistan'da ise Kiril Alfabesi ile yazılmaktadır. 1967 yılında Farsça'nın Birleşmiş Milletler'in resmi esaslarına dayanan Latin Alfabesi ile yazılması İran tarafından kabul edildi. Ancak İslam devrimi ile beraber 2000 yılında bu sistemin sadece yer isimleri için kullanılacağı açıklandı.[7]
Farsça'da 32 harf bulunur ve bu harfler şunlardır;
ﻯ ﻩ و ن م ل گ ک ق ف غ ع ظ ط ض ص ش س ژ ز ر ذ د خ ح چ ج ث ت پ ب ﺍ
Farsça ve diğer İranî Diller
Farsça Îrânî diller grubundaki diğer dillerle doğal olarak benzerlik gösterir:
Farsça Darice Tacikçe Zazaca Kürtçe Farsî harf Türkçe Mazandaran dili
Ab Ov Ob Awe Av آب Su ئو
Yek Yak Yak Yew / Ju /Jew Yek يک Bir ات
Şeb Şov Şeb Şewe Şev(bıhêrk) شب Gece شو
Hastên Xastan Xostan Waştene Xwestin/Wiştin خواستن İstemek بخاستن
İstâden Sitonidan Stondan Vindetene Sekinîn/Rawestin ایستادن Durmak اِسائن
Giriften Giriften Giriften Pé Gırewtene Pê girtin/Zeftkirin گرفتن Tutup almak, Tutmak بَیتِن
Harīden Xariden Hardiden Hérînayene Kirîn خریدن Satın almak, Parayla almak بخریین
Çend Çand Çand Çend Çand {Farsça-چند؟ Kaç? چَن؟
Kū Ku Ku Koti Ku/Kuder/Kuva کو؟ Nere? کاجه؟
Çetuvur Çitu Çitur Se Çawa/Çilo/Çer/Çitan/Çiton/Çito/Çitu/Çitol چطور؟ Nasıl? چِتی؟
Dış bağlantılar
Vikipedi'nin kardeş projelerinden
'
hakkında daha fazla bilgi edinin
Vikisözlük'te ara Vikisözlük'te tanımlar
Vikisöz'de ara Vikisöz'de alıntılar
Vikikitap'ta ara Vikikitap'ta kitaplar
Aryanpour sözlük
Farsça-Türkçe Sözlük
Lisan-ı farisi